Sosyal Medya

Genel

Kudüs’e sanatla bakmak

Filistin’de sanatçı iseniz, Müslüman da olsanız kendinizi batıcı, laik ve solcu olarak takdim etmiyor ve bu çevrelerden gelebilecek küçük bir tezkiyeye kulak kabartmıyorsanız, kendi sakin köşenizde işinizle avunmayı baştan kabul etmişsiniz demektir.



Ömer Lekesiz - Yeni Şafak

Ä°srail’in, Beytü’l-Makdis’te üç Filistinliyi ÅŸehit ediÅŸinin akabinde, yolum birkaç edebiyatçıyla kesiÅŸti. Olay çok taze olduÄŸundan, konuÅŸurken söz hemen Kudüs’e dayandı ve onlardan biri “Hani Mahmud DerviÅŸ’i, Naci el-Ali’yi ve daha üç beÅŸ ismi biliyorum ama bana yeterli gelmediÄŸi için sorayım, Kudüs’te sanat ne durumda” diye sordu.

Bir diÄŸeri “Onca ÅŸiddet, zulüm, yıldırma, sürgün, asimilasyon içinde sanat mı yapılır yahu?” diyerek meseleyi kökten halletmek isterken, üçüncüsü devreye girerek “Sanat, asgari refah ÅŸartlarında, öznenin kendi bilinçaltını ve iç yaralarını deÅŸelemesidir. Toplumsal olaylar da sanatın konusudur elbette ama bireysellik her zaman daha baskındır” yargısını patlattı.

Sonra bu allameler, bana da bir cevap ÅŸansı tanıma inceliÄŸiyle gözlerini üzerime diktiler ama ben sözden soÄŸumuÅŸtum çoktan. Çünkü bizim edebiyatçılarımızın çoÄŸunluÄŸu sanattan anlamazlar, anlayanları da zaten edebiyatla yetinmezler. 

Eve döndüğümde, önsözünü John Berger’in yazdığı, desenlerini ise oÄŸlu Yves Berger’in çizdiÄŸi, Kamal Boullata imzalı, 1850’den 2005’e Filistin Sanatı  (Palestinian Art, From 1850 to the Present, Saqi, London 2009) adlı kitaba yeniden bakma ihtiyacı duydum, ama geneli hakkındaki ilk kanaatlerim deÄŸiÅŸmedi.

Elbette, kitabın Berger tarafından (hatta onun himayesinde) sunulması önemlidir ama bu aynı zamanda şöylesi bir olumsuzluğun da tam ifadesidir:

Filistin’de sanatçı iseniz, Müslüman da olsanız kendinizi batıcı, laik ve solcu olarak takdim etmiyor ve bu çevrelerden gelebilecek küçük bir tezkiyeye kulak kabartmıyorsanız, kendi sakin köşenizde iÅŸinizle avunmayı baÅŸtan kabul etmiÅŸsiniz demektir.

Bu tarz bir sanatçı ve sanat imgesi Türkiye için de geçerli sayılabilir, ancak burada alternatif bir muhatap kitlenin (zenci sanat ilgilisinin) varlığı ve dolayısıyla sanat pazarının büyüklüğü bu imgeyi yerli, milli sanatçılar lehine değiştirme potansiyeli de taşır.

Bundan olmalı ki, Kudüs’te sanat dediÄŸimizde, zihnimizde hemen bir isimler silsilesi belirmez ve zaten sanatla ilgili faaliyet gösteren tek sivil kuruluÅŸ da sol tanımlı olduÄŸundan yüreÄŸimiz biraz burkulabilir.

Neyse ki, evrensel bir dile sahip olması nedeniyle Filistin müziÄŸine ve ÅŸiirine (ki ÅŸiir bana göre edebiyatın fevkindedir) ortaklaÅŸa sahip çıkma ÅŸansına sahibiz. Özellikle Ä°kinci Ä°ntifada’da etkili olarak yer alan müzisyenleri ve çoÄŸunluÄŸu sürgün olan Filistinli ÅŸairleri hep birlikte izlemekten ve alkışlamaktan geri durmuyoruz. Ama yine de kritik bir eÅŸik var ki, o eÅŸiÄŸi aÅŸamıyoruz.

ÖrneÄŸin, yıllar sonra Filistin’i ziyaret eme imkanı bulup, o zamanki düşünce ve duygularını Åžairin Filistin’i adlı kitabında iÅŸleyen sürgün ÅŸair Mourid Barghouti geliyor aklıma hemen ve diyorum ki, sunumunu Edward Said’in yaptığı,  A.Melis Hafez tarafından çevrilen bu kitap,Klasik Yayınları’ndan (2004) deÄŸil de faraza sol bir yayınevinden çıkmış olsaydı, on iki ÅŸiir kitabı bulunan Barghouti, ÅŸu dinamit gibi kelimelerin de sahibi olarak, sükut suikastine uÄŸrar mıydı hiç: 

 “Aboud köyünden Enis el-Barghouti’nin belgeselindeki Farha adlı köylü bir hanımı hatırlıyorum ÅŸimdi: Ä°ntifada yılları boyunca kadınlar bir genci Ä°srailliler tarafından götürülürken görünce, hemen askerlerin üstüne saldırır, aynı anda bağırıp çağırırlarmış: ‘OÄŸlum, oÄŸlum, bırak oÄŸlumu!’ Bir defasında Ä°srailli asker, genç bir çocuÄŸu sürüklerken bağırmış Farha’ya: ‘Git yalancı. Bir oÄŸlana kaç ana! Yüz tane ana bir oÄŸlana? Uzak dur, git!’ (Ona karşı şöyle) Bağırmış Farha: ‘Evet, biz böyleyiz. Burada bir oÄŸlanın yüz anası vardır; sizin gibi deÄŸil, sizde bir oÄŸlanın yüz babası olur çünkü!’ Ä°ntifada’da yer almış Filistinli kadın olgusu hayran olmaya deÄŸer.”

Neyse ki ben, söz konusu kritik eÅŸiÄŸi aÅŸmak adına, daha farklı ve çok daha zorunlu bir hususu hatırlatabilmek için yazımın baÅŸlığını, Kudüs’ten sanatla bakmak ÅŸeklinde oluÅŸturmadım, çünkü madem Kudüs, her Müslümanın meselesidir, o halde Kudüs’e sanatla bakmak bizim sanatçılarımızın da sorumluluÄŸuna dahil olmalıdır.

Bu bapta, (Rabbimiz, ömrünü saÄŸlık içinde uzun kılsın) Sezai Karakoç’u aynı zamanda bir Kudüs Åžairi kılan olgu, idrak, irade ve sorumluluk nedir, hiç düşündük mü üzerinde?

Bizim sanatçımız ona ruh evladı olmayı bildiÄŸi gün, inanıyorum ki o kritik eÅŸik aşılmış ve Kudüs’e sanatla bakma konusundaki vaki eksiklikler, ideolojik arızalar da giderilmiÅŸ olacaktır.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.